Namaz, Allah teâlâ'ya yalvarışın yeri
ve hâlis sevginin madenidir. Esrarın meydanları namazda
genişler ve ruhların ışıkları onda parıldar. (Sadık Dânâ,
Altınoluk sohbetleri, c. 5 s. 79)
Namazın bir şekli bir de ruhu vardır ki, her bir şartını
rüknünü yerine getirmekle ruhuna eriler. Mesela namazın
şartlarından birisi olan abdestin her bir farzında, sünnetinde,
edebinde namazın dosdoğru kılınmasına insanı hazırlayan
bir sır ve işaret vardır.
Abdestle dış organları temizleyen ve günahlardan arındıran
kul, namazda nefsini ma'siyetlerden tezkiye, kalbini de
kin, nefret, haset... gibi manevi hastalıklardan tasfiye
eder. Namazda vücudunu Kabe-i Muazzama'ya çevirdiği gibi,
kalbini de bütün varlığıyla Allah'a yöneltir. Hangi namazı
kıldığını ve kimin huzurunda bulunduğunu hatırlar.
Namazda "Allahü Ekber" diye tekbir alarak başlarken, "en
büyük" vasfıyla Allah'ın büyüklükte eşsiz olduğunu, hiçbir
mahlukun ibadetine olmadığını düşünür ve Allah'ın büyüklüğünü
ve azametini de kalbinde hisseder.
Ellerini kulaklara kadar kaldırmak, kulun dünya işlerinin hepsini
geriye atarak, dünyaya sırt çevirdiğine ve bütünüyle Allah'ın
huzuruna vararak ilahi münacata yöneldiğine işarettir.
Tekbirden sonra kulun, efendisi önünde dikildiği gibi Allah'ın
huzurunda durur. Ellerini bağlayarak gözlerini yere diker.
Hiçbir uzvu kımıldamadan tam bir edeple "Sübhaneke" duasını
okur. Tekbir Allah'ın huzuruna girmeye bu dua da Onunla
konuşmaya başlamak olur.
Daha sonra şeytanlar, vesveseleriyle kalbi huzurdan ayırmaya,
insanı şaşırtmaya çalıştıklarından; namaza girişin arkasından
" Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım" diyerek gizli düşmanlar
olan bu varlıkların şerrinden Allah'ın himayesine sığınır
ve rahman ve rahim olan Allah'ın yüce ismiyle Fatiha suresini
okumaya başlayarak Allah ile konuşmak şerefini kazanır.
Artık kul, Allah ile mükâlemenin sonsuz lezzetini tadar.
Bu süredeki mübarek duaların kabulü için "Amin" diyerek
sözünü bitirir.
Biraz daha Kur'an okuduktan sonra onu yüce zatını saygıyla
anıp tekbir getirerek rükûa varır. Rükûda kendisi hiçbir
şeye muhtaç olmayıp, bütün varlıkların kendisine muhtaç
olarak sığındığı yüce rabbini "sübhane rabbiyel-azim" yani
(yüce rabbimi tenzih ederim) diyerek azamet ve vakar duygusu
ile üç defa tespih eder. Kul, bu hareketiyle "Rabbim! Günahkar
vücudum senin huzurunda ve önünde eğilmiştir. Şüphesiz Sen
ululuk sahibisin, Senin ululuğun önünde ben başımı eğiyorum."
Demek ister.
sonra rükûdan doğrulur Rabbine hamdını sunar, tekrar tekbir
alarak alnını yere koyar. Saygısı son haddine varınca üç
defa "sübhane rabbiyel-ala" yani (en yüce olan rabbimi tenzih
ederim) diyerek yüce rabbinin büyüklüğünü düşünerek arkası
arkasına tespihlerle anar. Bunun arkasından, Rabbine, büyüklüğüne
layık bir şekilde hakkıyla ibadet edemediğini itiraf ederek
tekbirle başını secdeden kaldırır (Hüseyin Cisri Efendi,
Risale-i Hamidiyye, s 115).
Fakat secdeden başını kaldırınca, secde halinde daha şerefli
ve faziletli bir ibadet olmayacağını düşünerek bir kere
daha secdeye varır ve secde etmekten kaçınan şeytana tabi
olmayacağını kuvvetle ifade etmek ister. Kul bu secdeleriyle
şöyle söylemiş olur. "Ey rabbim! Benim bu en değerli ve
şerefli organlarım senin huzurunda, senin bana lütfedip
merhamet etmen için yerlere kapanmıştır."
Artık başını secdeden kaldırarak ta'zimle oturur. Ettahiyyatü'yü
okurken; bir taraftan ondaki engin manaları tefekkür eder,
diğer taraftan Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- 'in miracından bir nasip almaya çalışır. Zira secdeden
sonra teşehhüdde, enaniyyet perdelerinden kurtulmaya işaret
olduğu gibi, Rabbani cezbelerle Hakkın cemalini görmeye
vasıl olma işareti de vardır. (Ramazanoğlu Mahmut Sami,
Bakara suresi tefsiri, 28)
Daha sonra , namazı ümmetine bir hibe olarak getiren Peygamber-i
zişana selam okur. Selam verirken sağdaki ve soldaki meleklere
de selam verdiğini hatırlar. Sağa, sola selam verişte iki
dare selam vermeye işaret bulunduğu gibi, sağdan cennet
nimetlerine, soldan da lezzet ve şehvetlere davet eden her
cahil davetçiye selama işaret vardır. Şekilciler namazı
edadan selamla çıkarlar. Hakikat ehli ise, selamla namazı
devam ettirmeye girerler. Nitekim Allah Teala: Onlar namazlarına
devam ederler. Buyurmaktadır. (Mearic, 23)
Kulun Allah karşısında acizliğini sunan ilk hareketi, ellerini
bağlayarak saygıyla durmasıdır. Bu ilerleyerek Allah'ın
huzurunda baş eğme (Rükû) şeklinde gelişir. Bu, daha da
ilerleyerek onun huzurunda yere kapanmak, başını yere koymak,
alnını yere yapıştırmak (secde) şeklini alır. Namazın tamamı
işte bu saygı ve duygudan ibarettir. Namazın dış görünüşü
içersindeki ruh budur. Bu yüzden de namaz, dünya ve ahiret
saadetinin, huzurunun esasıdır.
Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları. |