Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-'in hayâtı
Allâh'a ibâdetin ve en güzel kulluğun binbir nev'iyle lebâleb
doludur. Günün hemen her ânına tekâbül eden bir nâfile namazı
mevcuttur. Nâfile ibadetler kulu Allah'a daha çok yaklaştırır
ve cennetteki mertebesini de yükseltir. Resûlullah -sallallâhu
aleyhi ve selem-:
"Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak
her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ
ona cennette bir köşk yapar" (Müslim, Müsâfirîn 103.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1) buyurmuştur. Nâfile namazların,
kıyâmet gününün dehşetli ânında hesâb verirken zor durumda kalan
sâhibinin imdâdına yetişeceğini de yine Resûlullah -sallallâhu
aleyhi ve selem- haber vermiştir:
"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli
onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı
çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet
farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i:
- Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların
eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu
şekilde hesaba çekilir." (Tirmizî, Salât, 188)
Farz namazları cemaatle kılmaya âzamî derecede gayret eden Efendimiz
-sallallahu aleyhi ve selem- nâfile namazlarını daha çok evinde
kılmayı tercih eder ve şöyle buyururdu:
"Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz
dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır." (Buhârî, Ezân 81; Müslim, Müsâfirîn 213)
Farz namaz, her müslümanın yerine getirmesi zarûrî bir ibâdet
olduğu için açıktan kılınması ve insanların bu ibadete daha sağlam
bir şekilde yöneltilmesi gerekmektedir. Bu nedenle açıktan ve
büyük bir cemaat şuuru içinde edâsı daha uygundur. Nâfile namazlar
ise insanların irâdesine bırakılmış ihtiyârî ibâdetler olduğundan,
Allâh'a vuslat yolunda yarışan kimselerin riyâ ve süm'a hendikaplarını
daha kolay yenebilmeleri, evlerinde gizli olarak ibâdet etmelerine
bağlıdır. Bu hususta diğer bir nokta da, evlerin namazla şereflenmesi
ve bereketlenmesidir. Cemaatle namaza çok önem veren Müslümanların,
evlerini namaz kılınmayan yerler hâline getirmemeleri de istenmektedir.
Bu konuda mü'minleri uyaran Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi
ve selem- şöyle buyurmuşlardır:
"Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları
kabirlere çevirmeyiniz." (Buhârî, Salât 52; Müslim,
Müsâfirîn 208)
1. Teheccüd Namazı (Gece Namazı): Yatsı namazından
sonra , daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak
nafile namaza "gece namazı"denir.
Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa "Teheccüd"
adını alır. Teheccüd namazı iki rekettan on iki rekata kadardır.
İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. (Muhammed Bin
Abdullah Hanî, Âdâb, s. 264)
Teheccüd namazı, Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem-
Efendimize vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz O'nun ümmeti
için sünnet-i müekkededir.
"Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin
ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah'a yakınlık günahlara kefaret
olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır."
(Tirmizi, Deavât, 101)
Allâh Teâlâ çok sevdiği ve kâinâtı hürmetine yarattığı Habîb-i
Edîb'ne daha fazla lütuflarda bulunmak için teheccüd namazını
ona farz kılmıştı.
"Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir
nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl,
Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire." (el-İsrâ/17, 79)
Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve selem- Efendimiz gece namazını
hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek
olsa oturarak kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvu', 18) "Sabah namazından
önce kılınan iki rek'at nâfile namaz dünyanın tamamından daha
hayırlıdır." (Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn, 96) buyururdu.
Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak
ve arzû ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinde geçerek kıldığı
teheccüd namazına olan iştihâsını şöyle dile getirmişti:
"Allâh her peygamberde belirli birşeye karşı aşırı bir
istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibâdetidir..." (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, II, 271)
Allâh'a yaklaştıran en mühim ibâdet olması hasebiyle ümmetinin
de bu nimetten nasiblenmelerini arzû ederlerdi. Öncelikle yakın
akrabasından tebliğe başlayan Efendimiz, bir gece Ali ile Fâtımâ
-radıyallâhu anhümâ-'nın kapısını çalmış ve onlara:
- "Namaz kılmayacak mısınız?" (Buhârî, Teheccüd,
5) buyurarak geceyi boş geçirmemelerini istemişti.
Diğer ashâbına da:
"Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki
sâlih kimselerin âdeti ve Allah'a yakınlıktır. (Bu ibâdet) günahlardan
alı kor, hatalara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir." (Tirmizî, De'avât, 101) buyurarak onları huzûrun kaynağına
yöneltmek istemişti.
Âile içinde kadın ve erkeğin Allâh'a ibâdet ve sâlih ameller
işleme husûsunda birbirlerine destek olmalarının önemine dikkat
çeken Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bilhassa gece namazına
kalkmada bu yardımlaşmanın daha da önemli neticeler hâsıl edeceğini
şöyle ifâde etmiştir:
"Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran,
kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin.
Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran,
uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah
rahmet etsin." (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)
2. İşrak Namazı: İşrak namazı, Güneş bir iki
mızrak boyu yükseldikten, yani güneş doğduktan kırk-elli dakikalı
zaman geçtikten sonra kılınır.
Saati olmayan bir kimse, çenesini göğsüne yapıştırarak güneşe
bakar, şayet güneşi bu vaziyetteyken göremiyorsa, kerahat vakti
çıkmıştır. Bundan sonra artık İşrak namazı kılınabilir.
İşrak namazı iki rekatır. Bu namazın fazileti hakkında Fahr-ı
Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur.
"Bir kimse sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra oturup
güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da
iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına
nail olur." (İhyâ, I. 336)
3. Duhâ (Kuşluk) Namazı: Kuşluk vaktinde kılınır.
Kuşluk vakti, güneşin doğmasından itibaren şer'î günün dörtte
biri kadarki bir zamanın geçmesiyle başlayan vakte denir. Şer'î
gün, Fecr-i sadığın doğmasından (imsaktan) başlayıp güneşin batmasına
kadar devam eden güne denir. Örfî gün ise, güneşin doğmasından
başlayıp batmasına kadar devam eden gündür. Şer'î gün, imsaktan
başladığı için örf'î günden bir saat kırk beş dakika daha uzundur.
Kuşluk namazı için en uygun zaman, günün yükselmeye başladığı,
deve yavrularının artık sıcaktan gezemez olduğu zamandır. (Şah
Veliyullah Dihlevi, Hüccetulâhi'l Bâliga c. 2, s. 53.) Niteki
bir hadîs-i Şerîfte:
"Kuşlu namazı, deve yavrusunun ayakları sıcaktan kızdığı
zamandır." Buyurulur. (Müslim, Misâfirîn, 143)
Duhâ (kuşluk) namazı dediğimiz nafile namaz bu andan itibaren
kılınır. Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar devam eder.
İki rekattan on rekata kadar kılınır.
Kuşluk namazının üç derecesi vardır:
Birinci Derecesi: Kuşluk namazının en az miktarı, iki rekattır
ve insanoğlunun her bir eklemine karşılık, vermesi gereken sadakanın
yerini tutar. Allah Teala'nın, her organı, her eklemi sağlıklı
kılması, büyük bir nimettir. Ve ona hamd edilmesini gerektirir. Ebû Zer-radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem -sallallahü
aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:
"Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse,
günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur."
(Tirmizi, Vitr, 15)
İkinci Derecesi: Kuşluk namazını dört rekat olarak kılmaktır.
Bu konuyla ilgili olarak bir kutsi hadiste şöyle
buyurur:
"Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz
kıl ki, ben de günün sonunda seni kollayayım" (et-Terğip
ve't-terhib, c. 1, s. 464)
Üçüncü Derecesi: Kuşluk namazını sekiz veya on iki rekat olarak
kılmaktır. (Şah Veliyullah Dihlevi, Hüccetulâhi'l Bâliga c. 2,
s. 53.)
Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem
-sallallahü aleyhi ve sellem-', Kuşluk namazını ikişer ikişer
dört rekat olarak kılar, (bazen) dilediğince de arttırırdı. (Müslim. Müsafirin, 78)
4. Evvabin Namazı
Evvabin, evvab kelimesinin çoğulu olup, tevbe ve istiğfar ederek
Allah Teala'ya çokça yönelen kişi demektir. Evvabi namazı, Akşam
namazının sünnetinden hemen sonra, iki rekattan altı rekata kadar
kılınır. Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem-Efendimiz
şöyle buyuruyor:
"Bir kimse Akşam namazından sonra hiç konuşmadan altı
rekat namaz kılsa, o namaz (sevap bakımından) on iki senelik ibadete
denk olur." (Tirmizi, Mevakit, 204)
5. Abdest Şükür Namazı
Abdest veya gusül alındıktan sonra vakit müsaitse, yaşlık kuruyacak
kadar bir zaman geçmeden iki rekat namaz kılınması menduptur.
Bu, abdest veya gusül nimetine kavuşmanın bir şükür ifadesidir.
Çünkü abdest almak Allah'a yaklaştırıcı bir ibadettir, hedefi
ise namazdır. Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz
şöyle buyurmuştur:
"Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından
bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları
af olunur." (Buhari, Vudû, 14)
6. Tahiyyetü'l Mescid Namazı
Tahiyye; selam vermek demektir. tahiyyetü'l mescid, mescidi yani
camiyi selamlamak demektir. Kuranı kerimde mescitlere "Allah'ın
Evleri" denilmiştir. Bir eve giren kimsenin, önce ev sahibini
selamlaması kadar tabi bir şey olamaz. Bu halde Allah'ın Evine
girenin de Onu selamlaması gerekir. Selamlamanın en mükemmel ve
en güzel şekli namazla olur. Camiye giren kimsenin tahiyyetü'l
mescid kılmak suretiyle Allah Teala'yı bir nevi selamlamış, ona
bağlılığını saygısını ve kulluğunu sunmuş olur. Bir mescide sadece
ziyaret için veya öğretmek veya öğrenmek gibi bir maksatla giren
kimse orada nafile olarak iki rekat namaz kılar. Dileyen daha
fazla kılabilir. Mescide günde birkaç defa bu şekilde girilse
, bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir.
Tahiyyetü'l mescid namazı, mescide girildiğinde daha oturmadan
kılınmalıdır. Faziletli olan da budur. Oturulduktan sonra da kılınır.
Bazıları; oturmadan kılınırsa eda, oturduktan sonra kılınırsa
kaza olur, demişlerdir.
Ebû Katade -radıyallahu anh- 'den rivayet edildiğine göre; Rasulullah
-sallallahü aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: "Sizden
her kim mescide girerse iki rekat namaz kılmadan oturmasın"
(Buhari, Salat, 59)
7. Yolculuk Namazı
Sefere çıkan kimseye, abdest alıp iki rekat namaz kılmak menduptur.
Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz sefere çıkarken
abdest alır, iki rekat namaz kılar, aynı şekilde de seferden dönüşünde
eve uğramadan mescide girip iki rekat namaz kılardı. Ümmetine
yolda tembihte bulunarak şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse sefere çıkmayı isterken çoluk çocuğunun yanında
kılacağı iki rekat namazdan daha üstün bir şey bırakmış olmaz.
-Namaz onun yerine hayru'l Halef olur.-" (Tebarâni)
Kâ'b bin Mâlik -radıyallahü Anh- diyor ki:
Hazret-i Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- seferden dönüşünde
(Medine'ye) gündüz kuşluk vakti girer, önce mescide uğrar, orada
iki rekat namaz kıldıktan sonra evine giderdi. Bazen de eve gitmeyip
mescitte otururdu.
8. Küsûf ve Husuf Namazı
Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:
Peygamber Efendimiz'in zamân-ı saâdetlerinde güneş tutulmuştu.
Zât-ı Risâletleri kalkıp insanlara namaz kıldırdılar. Kıyâmda
o kadar çok kaldılar ki, âdetâ rükûa varmayacak da hep ayakta
duracak zannedildi. Sonra rükûa vardılar ve uzun müddet başlarını
kaldırmadılar. Arkasından doğruldular, fakat mûtadın üzerinde
ayakta durdukları için secde etmeyecekleri intibâını verdi. Nihâyet
birinci secdeye vardılar. Lakin başlarını secdeden hiç kaldırmayacakları
zannediliyordu. Daha sonra doğrulup oturdular. Bu oturuşları da
uzun sürdü. Mübârek başlarını kaldırmayacakmışcasına kapandıkları
ikinci secdeye vardıklarında, acı acı nefes alıp veriyor ve göz
yaşları dökerek ağlıyordu:
"Yâ Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe ümmetime
azâb etmeyeceğini bana vâdetmedin mi?! Yâ Rabbî! Onlar sana tevbe
ve istiğfâredip yalvardıkları müddetçe ümmetime azâb etmeyeceğin
husûsunda bana söz vermedin mi?! Işte bizler kapına geldik senden
affımızı diliyor ve sana yalvarıyoruz!"
Bu minval üzere iki rek'at namaz kılıp bitirince güneş bütün
parlaklığıyla gözüktü. Arkasından Hz. Peygamber minbere çıkarak
ashâbına vecîz bir konuşma yaptı. Konuşmasında Allâh Teâlâ'ya
hamd ü senâ ettikten sonra şöyle buyurdular:
"Güneş ve ay Allâh'ın varlık ve birliğine delâlet eden
alâmetlerden sâdece ikisidir. Şâyet bunlar tutulursa, duâ edin,
Cenâb-ı Hakk'a yönelip ona ilticâ edin, Allâh'ın büyüklüğünü hatırlayın,
namaza durup Allâh'ı zikretmeye koyulun ve sadaka verin..." (Bkz. Buhârî, Küsûf, 2, 4)
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem-, göneş ve ayı
Allâh'ın âyetlerinden bir âyet olarak görür ve onların tutulmalarını
her hangi bir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle olmadığını
ashâbına bildirirdi. Ancak gaybı ve kaderi bilmek Allâh'a mahsus
olduğundan, her an kıyâmetin vukû bulabileceğini veyâ kendi ecelinin
gelmiş olabileceğini düşünerek devâmlı olarak Allâh'a iltca hâlinde
bulunmayı isterdi. Hava kararmaya başlayınca, yağmur yağarken,
gök gürlerken ve güneş veya ay tutulurken hep bu duygularla hareket
eder ve huzûr-ı ilâhîde durarak ümmetinin selâmeti için yalvarırdı.
İbn-i Hibban'da bulunan bir rivayete göre Rasûlullâh -sallallâhu
aleyhi ve selem- ayın tutukluğu geçinceye kadar, müslümanlara
ay tutulması namazı kıldırmıştır. (A. Köksal, XI, 220)
Güneş ve ay tutulması namazı sünnettir. İki rek'attır. Güneş
açılıncaya kadar duâ ile meşgul olunur. İmam'ın güneş tutulması
namazını cemaatla kıldırmasında bir mahzur yoktur. Ay tutulma
namazı ise cemaatsız kılınır. Bu namazların mescidde kılınması
da sünnettir. Ezan ve kamet okunmaz. Sadece güneş tutulması namazı
için es-Salâtü câmiatün, namaz için cem olunuz diye seslenilir.
(A. Köksal, XI, 221)
9. Şükür Namazı
Allâh Teâlâ'nın ihsân etmiş olduğu sayısız nimetlere şükretmek
bütün insanların yerine getirmesi gereken bir borçtur. Şükür,
verilen nimeti artırdığı gibi, şükürsüzlük de onun zevâline ve
hatta sâhibinin şiddetli bir azâba mâruz kalmasına sebeb olur.
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem- sevindiğinde
veya sevindirici bir haber aldığı zaman Allâh'a şükretmek için
secdeye kapanır ve namaz kılardı. Nitekim İslam'ın azılı düşmanı
Ebû Cehil'in başının kesildiği kendisine müjdelendiği zaman iki
rek'at şükür namazı kılmıştı (İbn-i Mâce, İkâmetü's-salât, 192)
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- de şöyle anlatmaktadır: "Nebiyy-i
Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem-, bir ihtiyacının görüldüğü
hususunda müjdelenmişti, bunun üzerine hemen secdeye kapandı."
(İbn-i Mâce, İkâmetü's-salât, 192)
10. Tesbih Namazı
İbn-i Abbâs ve Ebû Râfî -radıyallâhu anhüm- anlatıyor: Rasûlullâh
-sallallâhu aleyhi ve selem- Abbâs bin Abdülmuttalib'e dediler
ki:
"Ey Abbâs, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapayım mı?
Sana bağışta bulunayım mı? Sana ikram edeyim mi? Sana on hasleti
nasıl yapacağını bildireyim mi? Eğer sen bunu yaparsan Allâh senin
bütün günahlarını; önceki-sonraki, eski-yeni, hatâen yapılan,
kasden yapılan, küçük-büyük, gizli-açık yani hepsini affeder.
Bu on haslet şunlardır: dört rek'at namaz kılarsın. Her bir rek'atte
Fâtiha sûresi ve bir sûre okursun. Birinci rek'atte kıraati tamamlayınca,
ayakta olduğun hâlde on beş kere 'sübhânellâhi ve'l-hamdü li'llâhi
ve lâ ilâhe illallâhü va'llâhu ekber' dersin. Sonra rükû yapıp
orada aynı tesbihi on kere söylersin, rukûdan başını kaldırır
on kere daha söylersin. Daha sonra secde yapıp aynı tesbihi on
kere söylersin. Secdeden başını kaldırınca da on kere tekrarlarsın.
Tekrar secdeye varıp yine on kere aynı tesbihi söylersin. İkinci
secdeden başını kaldırınca da on kere söylersin. Böylece bir rekatte
bunları yetmiş beş defâ söylemiş olursun.
Aynı şeyleri dört rek'atte de yaparsın. Dilersen bu namazı
her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere, haftada
yapamazsan ayda bir kere, o da olmazsa yılda bir kere yap. Yılda
bir kere de kılamazsan hiç olmazsa ömründe bir kere yap." (Ebû Dâvud, Tatavvu', 14; Tirmizî, Vitr, 19)
11. İstihâre Namazı
Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığına dair. Manevi
bir işarete kavuşmak için kılınan iki rekatlık bir namazdır. Birinci
rekatta "Kafirun Suresini" İkinci rekatta "İhlâs
Suresini" okumak mustahaptır. Namazdan sonra İstihâre Duası
okunur (İstihare duası için bakınız: Delilleriyle İslam İlmihali,
Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, s. 350), sonra da abdestli olarak kıbleye
yönelip yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe;
siyah veya kırmızı görülmesi ise şerre işarettir.
12. Tevbe Namazı
Allâh'a karşı bir gaflet eseri olarak veya nefse uyarak günah
işlendiğinde onun kefâreti olarak büyük bir nedâmet içerisinde
O'na teveccüh etmek gerekmektedir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Şeytan seni bir kötülüğe sevketme girişiminde
bulunursa, hemen Allah'a sığın." (Fussilet (41),
36)
Kötülük yapan bir kimsenin bunun yerine iyilik yapması, kötülüğü
iyilikle defetmesi istenmektedir.
Bir sabah Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem müezzini
Bilâl'i çağırdı ve ona:
-"Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin?
Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum" diye sordu. Bilâl -radıyallâhu anh- de:
- Yâ Rasûlallâh! Ne zaman bir günah işlesem arkasından hemen
kalkıp iki rek'at namaz kılarım, abdestim bozulduğunda da vakit
geçirmeden hemen abdest alırım. (Her abdest aldığımda da Allâh'ın
üzerimde iki rek'ât namaz hakkı olduğunu düşünürüm ve kılarım.
) dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-:
- "İşre bunun sâyesinde" buyurdular. (İbn
Huzeyme, Sahîh, II, 213 (1209)
13. Hâcet Namazı
Her ihtiyâcını Allâh'a arzeden ve her fırsatta O'nu zikredip
yücelten Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem- her hangi
bir ihtiyacı olan kimselere iki rek'at namaz kılmalarını tavsiye
etmiştir:
"Kimin Allâh'a veya her hangi bir insana ihtiyâcı hâsıl
olursa önce abdest alsın, abdestini de güzelce alsın, iki rek'at
namaz kılsın, sonra Allâh Teâlâ Hazretlerine senâda bulunsun,
Rasûlullâh -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-'a salât okusun, daha sonra
da şu duâyı yapsın:
'Halîm ve kerim olan Allâh'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı A'zam'ın
rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi'ne hamd
olsun. Allâhım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini
celbedecek esbâbı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için
yalvarıyorum. Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan
selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günâhımı, kaldırmadığın
hiçbir sıkıntımı bırakma! Rızâna uygun olan her türlü dileğimi
yerine getir! Hangi amelden râzı isen onu ver, ey Rahîm olan,
bana en ziyâde rahmet gösteren Rabbim!' bundan sonra dünyevî veya
uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir."
(İbn-i Mâce, İkâme, 189; Tirmizî, Vitr, 17)
Allâh Rasûlü'nün hâcet namazı tavsiyesine sıkıca sarılan ashâbı,
herhangi bir ihtiyaçları olduğunda Allâh'a ilticâ eder ve murâdlarına
nâil olurlardı. Bir yaz günü bahçıvanı Enes -radıyallâhu anh-'e
gelerek yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı.
Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu. Selâm verdikten
sonra bahçıvanına:
- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:
- Göremiyorum, dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip
namaz kıldı. Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:
- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:
- Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes
-radıyallâhu anh- namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam
yanına girdi ve:
- Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:
-Haydi Bişr bin Şegaf'ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere
kadar yağdığını araştır, dedi.
Bahçivan ata binip etrâfı dolaştığında yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle
Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki Enes -radıyallâhu
anh-'ın bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi. (İbn-i Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ,
VII, 21-22)
Ashâb-ı kirâm'ın hâcet namazı ile Allâh'a yönelip yalvarmalarına
bir başka misâli de Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve selem-'in ashâbından Ebû Mı'lâk
adında biri vardı. Bu zat başkaları ile ortaklık kurarak ticaret
yapardı. Dürüst ve takvâ sâhibi biri idi. Bir defasında yine yola
çıkmıştı.
Karşısına çıkan silahlı bir hırsız:
- Neyin varsa çıkar seni öldüreceğim, dedi. Ebu Mı'lâk:
- Maksadın mal almaksa al, dedi. Hırsız:
-Ben sâdece senin canını istiyorum, dedi. Ebu Mı'lâk:
- Öyleyse bana müsaade et de namaz kılayım dedi. Hırsız:
- İstediğin kadar namaz kıl, dedi. Ebu Mı'lâk namaz kıldıktan
sonra üç defa şöyle duâ etti:
- Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd), ey yüce arşın sâhibi, ey
dilediğini yapan Allâhım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın
ve arşını kaplayan nûrun için beni şu hırsızın şerrinden korumanı
istiyorum! Ey imdâda koşan Allâhım! Yetiş imdâdıma.
Ebu Mı'lâk duasını bitirir bitirmez, elindeki kargıyı kulakları
hizâsında tutan bir süvârî peydâ oldu! Süvâri mızrağı hırsıza
saplayıp onu öldürdü. Sonra da tâcire döndü. Tacir:
- Kimsin sen? Kimsin sen? Allâh seni vasıta kılarak bana yardım
etti, diye sorunca süvari:
- Ben dördüncü kat semâ ehlindenim. İlk duânı yapınca semânın
kapılarının çatırdadığını işittim. İkinci defa duâ edince gök
ehlinin gürültüsünü işittim. Üçüncü defa dua edince, zorda kalan
biri dua ediyor, denildi. Bunu duyunca Allâh'tan, onu öldürmeye
beni memur etmesini istedim. Allâh Teâlâ da kabul etti ve geldim.
Şunu bil ki, abdest alıp dört rek'at namaz kılan ve bu duayı yapan
kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir, dedi. (İbn-i
Hacer, el-İsabe, IV, 182)
14. Zelzele Namazı
Hicretin beşinci yılında Medine'de zelzele olmuştu. Kalbi her
an Allâh ile berâber olan Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi
ve sellem-:
"Rabbiniz sizi, hoşnut olacağı duruma döndürmek istiyor.
Öyle olunca siz de onun hoşnutluğunu dileyiniz!" buyurdu.
İbn-i Abbas -radıyallâhu anh-'ın zelzele dolayısıyla altı rükû
ve dört secde ile namaz kıldırdığı, rivâyet edilmektedir. (A.
Köksal, XI, 222; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, II, 472) |