007 - ARAF الاعراف
|
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam
mim sad 2. Kitabün ünzile ileyke fe la yekün fı sadrike haracüm minhü li tünzira bihı ve zikra lil mü'minın 3. İttebiu ma ünzile ileyküm mir rabbiküm ve la tettebiu min dunihı evliya' kalılem ma tezekkerun 4. Ve kem min karyetin ehleknaha fe caeha be'süna beyaten ev hüm kailun 5. Fe ma kane da'vahüm iz caehüm be'süna illa en kalu inna künna zalimın 6. Fe le nes'elennellezıne ürsile ileyhim ve le nes'elennel murselın 7. Fe le nekussanne aleyhim bi ılmiv ve ma künna ğaibın 8. Vel veznü yevmeizinil hakk fe men sekulet mevazınühu fe ülaike hümül müflihun 9. Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezıne hasiru enfüsehüm bima kanu bi ayatina yazlimun 10. Ve le kad mekkennaküm fil erdı ve cealna leküm fıha meayiş kalılem ma teşkürın 11. Ve le kad halaknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs lem yeküm mines sacidın 12. Kale ma meneake ella tescüde iz emartük kale ene hayrum minhhalaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn 13. Kale fehbıt minha fe ma yekunü leke en tetekebbera fıha fahruc inneke mines sağırın 14. Kale enzırnı ila yevmi yüb'asun 15. Kale inneke minel münzarın 16. Kale fe bima ağveytenı le ak'udenne lehüm sıratakel müstekıym 17. Sümme le atiyennehüm mim beyni eydıhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim ve la tecidü ekserahüm şakirın 18. Kalehruc minha mez'umem medhura le men tebiake minhüm le emleenne cehenneme minküm ecmeıyn 19. Ve ya ademüskün ente ve zevcükel cennete fe küla min haysü şi'tüma ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimın 20. Fe vesvese lehümeş şeytanü li yübdiye lehüma mavuriye anhüma min sev'atihima ve kale ma nehaküma rabbüküma an hazihiş şecerati illa en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidın 21. Ve kasemehüma innı leküma le minen nasıhıyn 22. Fe dellahüma bi ğurur fe lemma zakaş şecerate bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima miv verakıl cenneh ve nadahüma rabbühüma e lem enheküma an tilküemş şecerati ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvüm mübın 23. Kala rabbena zalemna enfüsena ve il lem tağfir lena ve terhamna lenekunenne minel hasirın 24. Kalehbitu ba'duküm li ba'dın adüvv ve leküm fil erdı müstekarruv ve metaun ila hıyn 25. Kale fıha tahyevne ve fıha temutune ve menha tuhracun 26. Ya benı ademe kad enzelna aleyküm libasey yüvarı sev'atiküm ve rışev ve libasüt takva zalike hayr zalike min ayatillahi leallehüm yezzekkerun 27. Ya benı ademe la yeftinennekümüş şeytanü kema ahrace ebeveyküm minel cenneti yenziu anhüma libasehüma li yüriyehüma sev'atihima innehu yeraküm hüve ve kabılühu min haysü la teravnehüm inna cealneş şeyatıyne evliyae lillezıne la yü'minun 28. Ve iza fealu fahışeten kalu vecedna aleyha abaena ballahü emerana biha kul innellahe la ye'müru bil fahşa' e tekulune alellahi ma la ta'lemun 29. Kul emera rabbı bil kıstı ve ekıymu vücuheküm ınde külli mescidiv bedeeküm teudun 30. Ferıkan heda ve ferıkan hakka aleyhimüd dalaleh innehümüt tehazüş şeyatıyne evliyae min dunillahi ve yahsebune ennehüm mühtedun 31. Ya benı ademe huzu zıneteküm ınde külli mescidiv ve külu veşrabu ve la tüsrifu innehu la yühıbbül müsrifın 32. Kul men harrame zınetellahilletı ahrace li ıbadihı vet tayyibati miner rızk kul hiye lillezıne amenu fil hayatid dünya halisatey yevmel kıyameh kezalike nüfassılül ayati li kavmiy ya'lemun 33. Kul innema harrame rabbiyel fevahışe ma zahera minha ve ma betane vel isme vel bağye bi ğayril hakkı ve en tüşriku billahi ma lem yünezzil bihı sültanev ve en tekulu alellahi ma la ta'lemun 34. Ve li külli ümmetin ecel fe iza cae eclühüm la yeste'hırune saatev ve la yestakdimun 35. Ya benı ademe imma ye'tiyenneküm rusülüm minküm yekussune aleyküm ayatı fe menitteka ve asleha fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun 36. Vellezıne kezzebu bi ayatina vestekberu anha ülaike ashabün nar hüm fıha halidun 37. Fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe bi ayatih ülaike yenalühüm nesıybühüm minel kitab hatta iza caethüm rusülüna yeteveffevnehüm kalu eyne ma küntüm ted'une min dunillah kalu dallu anna ve şehidu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirın 38. Kaledhulu fı ümemin kad halet min kabliküm minel cinni vel insi fin nar küllema dehalet ümmetül leanet uhteha hatta ized daraku fıha cemıan kalet uhrahüm li ulahüm rabbena haülai edalluna fe atihim azaben dı'fem minen nar kale li küllin dı'füv ve lakil la ta'lemun 39. Ve kalet ulahüm li uhrahüm fe ma kane leküm aleyna min fadlin fe zukul azabe bima küntüm teksibun 40. İnnellezıne kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tüfettehu lehüm ebvabüs semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelü fı semmil hıyad ve kezalike neczil mücrimın 41. Lehüm min cehenneme mihadüv ve min fevkıhüm ğavaş ve kezalike necziz zalimın 42. Vellezıne amenu ve amilus salihati la nükellifü nefsen illa vüs'aha ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidun 43. Ve neza'na ma fı sudurihim min ğıllin tecrı min tahtihimül enhar ve kalül hamdü lillahillezı hedana li haza ve ma künna li nehtediye lev la en hedanellah le kad caet rusülü rabbina bil hakk ve nudu en tilkümül cennetü uristümuha bima küntüm ta'melun 44. Ve nada ashabül cenneti ashaben nari en kad vecedna ma veadena rabbüna hakkan fe hel vecedtüm ma veade rabbüküm hakka kalu neam fe ezzene müezzinüm beynehüm el la'netüllahi alez zalimın 45. Ellezıne yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca ve hüm bil ahırati kafirun 46. Ve beynehüma hıcab ve alel a'rafi ricalüy ya'rifune küllem bisımahüm ve nadev ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun 47. Ve iza surifet ebsaruhüm tilkae ashabin nari kalu rabbena la tec'alna meal kavmiz zalimın 48. Ve nada ashabül a'rafi ricaley ya'rifunehüm bisımahüm kalu ma ağna anküm cem'uküm ve ma küntüm testekbirun 49. E haülaillezıne aksemtüm la yenalühümüllahü bi rahmeh üdhulül cennete la havfün aleyküm ve la entüm tahzenun 50. Ve nada ashabün nari ashabel cenneti en efıdu aleyna minel mai ev mimma razekakümüllah kalu innellahe harramehüma alel kafirın 51. Ellezınettehazu dınehüm lehvev ve leıbev ve ğarrathümül hayatüd dünya fel yevme nensahüm kema nesu likae yevmihim haza ve ma kanu bi ayatina yechadun 52. Ve le kad ci'nahüm bi kitabin fassalnahü ala ılmin hüdev ve rahmetel li kavmiy yü'minun 53. Hel yenzurune illa te'vıleh yevme ye'tı te'vılühu yekulüllezıne nesuhü min kablü kad caet rusülü rabbina bil hakk fe hel lena min şüfeae fe yeşfeu lena ev nüraddü fe na'mele ğayrallezı künna na'mel kad hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun 54. İnne rabbekümüllahüllezı halekas semavati vel erda fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arşi yuğşil leylen nehara yatlübühu hasısev veş şemse vel kamera ven nücume müsehharatim bi emrih ela lehül halku vel emr tebarakellahü rabbül alemın 55. Üd'u rabbeküm tedarruav ve hufyeh innehu la yühıbbül mu'tedın 56. Ve la tüfsidu fil erdı ba'de ıslahıha ved'uhü havfev ve tamea inne rahmetellahi karıbüm minel muhsinın 57. Ve hüvellezı yürsilür riyaha büşram beyne yedey rahmetih hatta iza ekallet sehaben sikalen suknahü li beledim meyyitin fe enzelna bihil mae fe ahracna bihı min küllis semerat kezalike nuhricül mevta lealleküm tezekkerun 58. Vel beledüt tayyibü yahrucü nebatühu bi izni rabbih vellezı habüse la yahrucü illa nekida kezalike nüsarrifül ayati li kavmiy yeşkürun 59. Le kad erselna nuhan ila kavmihı fe kale ya kavmı'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh innı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym 60. Kalel meleü min kavmihı inna li nerake fı dalalim mübın 61. Kale ya kavmi leyse bı dalaletüv ve lakinnı rasulüm mir rabbil alamın 62. Übelliğuküm risalati rabbı ve ensahu leküm ve a'lemü minellahi ma la ta'lemun 63. E ve acibtüm en caeküm zikrüm mir rabbiküm ve li tetteku ve lealleküm türhamun 64. Fe kezzebuhü fe enceynahü vellezıne meahu fil fülki ve ağraknellezıne kezzebu bi ayatina innehüm kanu kavmen amın 65. Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun 66. Kalel meleüllezıne keferu min kavmihı inna le nerake fı sefahetiv ve inna le nesunnüke minel kazibın 67. Kale ya kavmi leyse bı sefahetüv ve lakinnı rasulüm mir rabbil alemın 68. Übelliğuküm risalati rabbı ve ene leküm nasıhun emın 69. E ve acibtüm en caeküm zikrum mir rabbiküm ala racülim minküm li yünziraküm vezküru iz cealeküm hulefae mim ba'di kavmi nuhıv ve zadeküm fil halkı bestah fezküru alaellahi lealleküm tüflihun 70. Kalu eci'tena li na'büdellahe vahdehu ve nezera ma kane ya'büdü abaüna fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn 71. Kale kad vekaa aleyküm mir rabbiküm ricsüv ve ğadab e tücadilunenı fı esmain semmeytümuha entüm ve abaüküm ma nezzelellahü biha min sültan fentezıru innı meaküm minel müntezırın 72. Fe enceynahü vellezıne meahü bi rametim minna ve kata'na dabirallezıne kezzebu bi ayatina ve ma kanu mü'minın 73. Ve ila semude ehahüm saliha kale ya kavmi'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh kad caetküm beyyinetüm mir rabbiküm hazihı nakatüllahi leküm ayeten fe zeruha te'kül fı erdıllahi ve la temessuha vi suin fe ye'huzeküm azabün elım 74. Vezküru iz cealeküm hulefae mim ba'di adiv ve bevveeküm fil erdı tettehızune min sühuliha kusurav ve tenhıtunel cibale büyuta fezküru alaellahi ve la ta'sev fil erdı müfsidın 75. Kalel meleül lezınestekberu min kavmihı lillezınes tud'ıfu li men amene minhüm eta'lemune enne saliham murselüm mir rabbih kalu inna bima ürsile bihı mü'minun 76. Kalellezınestekberu inna billezı amentüm bihı kafirun 77. Fe akarun nakate ve atev an emri rabbihim ve kalu ya salihu'tina bima teıdüna in künte minel murselın 78. Fe ehazethümür racfetü fe asbehu fı darihim casimın 79. Fe tevella anhüm va kale ya kavmi le kad eblağtüküm risalete rabbı ve nesahtü leküm ve lakil la tühıbbunen nasıhıyn 80. Ve lutan iz kale li kavmihı ete'tunel fahışete ma sebekaküm biha min ehadim minel alemın 81. İnneküm le te'tuner ricale şehvetem min dunin nisa' bel entüm kavmüm müsrifun 82. Ve ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricuhüm min karyetiküm innehüm ünasüy yetetahherun 83. Fe enceynahü ve ehlehu illemraetehu kanet minel ğabirın 84. Ve emtarna aleyhim metara fenzur keyfe kane akıbetül mücrimın 85. Ve ila medyene ehahüm şüayba kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh kad caetküm beyyinetüm mir rabbiküm fe evfül keyle vel mızane ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la tüfsidu fil erdı ba'de ıslahıha zaliküm hayrul leküm in küntüm mü'minın 86. Ve la tak'udu bi külli sıratın tuıdune ve tesuddune an sebılillahi men amene bihı ve tebğuneha ıveca vezküru iz küntüm kalılen fe kesseraküm venzuru keyfe kane akıbetül müfsidın 87. Ve in kane taifetüm minküm amenu billezı ürsiltü bihı ve taifetül lem yü'minu fasbiru hatta yahkümellahü beynena ve hüve hayrul hakimın 88. Kalel meleüllezınestekberu min kavmihı le nuhricenneke ya şüaybü vellezıne amenu meake min karyetina ev leteudünne fı milletina kale e ve lev künna karihın 89. Kadifterayna alellahi keziben in udna fı milletiküm ba'de iz neccanellahü minha ve ma yekunü lena en neude fıha illa ey yeşaellahü rabbüna vesia rabbüna külle şey'in ılma alellahi tevekkelna rabbeneftah beynena ve beyne kavmina bil hakkı ve ente hayrul fatihıyn 90. Ve kalel meleüllezıne keferu min kavmihı le initteba'tüm şüayben inneküm izel le hasirun 91. Fe ehazethümür racfetü fe asbehu fı darihim casimın 92. Ellezıne kezzebu şüayben ke el lem yağnev fıhellezıne kezzebu şüayben kanu hümül hasirın 93. Fe tevella anhüm ve akle ya kavmi le kad eblağtüküm risalati rabbı ve nesahtü leküm fe keyfe asa ala kavmin kafirın 94. Ve ma erselna fı karyetim min nebiyyin illa ehazna ehleha bil be'sai ved darrai leallehüm yeddaraun 95. Sümme beddelna mekanes seyyietil hasenete hatta afev ve kalu kad messe abaenad darraü ves serraü fe ehaznahüm bağtetev ve hüm la yeş'urun 96. Ve lev enne ehlel kura amenu vettekav le fetahna aleyhim berakatim mines semai vel erdı ve lakin kezzebu fe ehaznahüm bima kanu yeksibun 97. E fe emine ehlül kura ey ye'tiyehüm be'süna beyatev ve hüm naimun 98. E ve emine ehlül kura ey ye'tiyehüm be'süna duhav ve hüm yel'abun 99. E fe eminu mekrallah fe la ye'menü mekrallahi illel kavmül hasirun 100. E ve lem yehdi lillezıne yerisunel erda mim ba'di ehliha el lev neşaü esabnahüm bi zünubihim ve natbeu ala kulubihim fe hüm la yesmeun 101. Tilkel kura nekussu aleyke min embaiha ve le kad caethüm rusülühüm bil beyyinat fe ma kanu li yü'minu bima kezzebu min kabl kezalike yatbeullahü ala kulubil kafirın 102. Ve ma vecedna li ekserihim min ahd ve ev vecedna ekserahüm le fasikıyn 103. Sümme beasna mim ba'dihim musa bi ayatina ila fir'avne ve meleihı fe zalemu biha fenzur keyfe kane akıbetül müfsidın 104. Ve kale musa ya fir'avnü innı rasulüm mir rabbil alemın 105. Hakıykun ala el la ekule alellahi illel hakk kad ci'tümü bi beyyinetim mir rabbiküm fe ersil meıye benı israıl 106. Kale in künte ci'te bi ayetin fe'ti biha in künte mines sadikıyn 107. Fe elka asahü fe iza hiye su'banüm mübın 108. Ve nezea yedehu fe iza hiye beydaü lin nazırın 109. Kalel meleü min kavmi fir'avne inne haza le sahırun alım 110. Yürıdü ey yuhriceküm min erdıküm fe maza te'mürun 111. Kalu ercih ve ehahü ve ersil fil medaini haşirın 112. Ye'tuke bi külli sahırin alım 113. Ve caes seharatü fir'avne kalu inne lena le ecran in künna nahnül ğalibın 114. Kale neam ve inneküm le minel mükarrabın 115. Kalu ya musa imma en tülkıye ve imma en nekune nahnül mülkıy 116. Kale elku fe lemma elkav seharu a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sıhrin azıym 117. Ve evhayna ila musa en elkı asak fe iza hiye telkafü ma ye'fikın 118. Fe vekaal hakku ve betale ma kanu ya'melun 119. Fe ğulibu hünalike venkalebu sağırın 120. Ve ülkıyes seharatü sacidın 121. Kalu amenna bi rabbil alemın 122. Rabbi musa ve harun 123. Kale fir'avnü amentüm bihı kable en azene leküm inne haza le mekrum mekertümuhü fil medıneti li tuhricu minha ehleha fe sevfe ta'lemun 124. Le ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin sümme le üsallibenneküm ecmeıyn 125. Kalu inna ila rabbina münkalibun 126. Ve ma tenkımü minna illa en amenna bi ayati rabbina lemma caetna rabbena efrığ aleyna sabrav ve teveffena müslimın 127. Ve kalel meleü min kavmi fir'avne e etezru musa ve kavmehu li yüfsidu fil erdı ve yezerake ve alihetek kale senükattilü ebnaehüm ve nestahyı nisaehüm ve inna fevkahüm kahirun 128. Kale musa li kavmihisteıynu billahi vasbiru innel erda lillah yurisüha mey yeşaü min ıbadih vel akıbetü lil müttekıyn 129. Kalu uzına min kabli en te'tiyena ve mim ba'di ma ci'tena kale asa rabbüküm ey yühlike adüvveküm ve yestahlifeküm fil erdı fe yenzura keyfe ta'melun 130. Ve le kad ehazna ale fir'avne bis sinıne ve naksım mines semerati leallehüm yezzekkerun 131. Fe iza caethümül hasenetü kalu lena hazih ve in tüsıbhüm seyyietüy yettayyeru bi musa ve mem meah e la innema tairuhüm ındellahi ve lakinne ekserahüm la ya'lemun 132. Ve kalu mehma te'tina bihı min ayetil li tesharana biha fe ma nahnü leke bi mü'minın 133. Fe erselna aleyhimüt tufane vel cerade vel kummele ved dafadia ved deme ayatim müfessalatin festekberu ve kanu kavmem mücrimın 134. Ve lemma vekaa aleyhimür riczü kalu ya mused'u lena rabbeke bima ahide ındek le in keşefte annar ricze le nü'minenne leke ve le nürsilenne meake benı israıl 135. Felemma keşefna anhümür ricze ila ecelin hüm baliğuhü iza hüm yenküsun 136. Fentekamna minhüm fe ağraknahüm fil yemmi bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın 137. Ve evrasnel kavmellezıne kanu yüstad'afune meşarikal erdı ve meğaribehelletı barakna fıha ve temmet kelimetü rabbikel husna ala benı israıle bima saberu ve demmerna ma kane yesneu fir'avnü ve kavmühu ve ma kanu ya'rişun 138. Ve cavezna bi benı israilel bahra fe etev ala kavmiy ya'küfune ala asnamil lehüm kalu ya musec'al lena ilahen kema lehüm aliheh kale inneküm kavmün techelun 139. İnne haülai mütebberum ma hüm fıhi ve batılüm ma kanu ya'melun 140. Kale eğayrallahi ebğıyküm ilahev ve hüve feddaleküm alel alemın 141. Ve iz enceynaküm min ali fir'avne yesumuneküm suel azab yükattilune ebnaeküm ve yestahyune nisaeküm ve fı zaliküm belaüm mir rabbiküm azıym 142. Ve vaadna musa selasıne leyletev ve etmemnaha bi aşrin fe temme mıkatü rabbihı erbeıyne leyleh ve kale musa li ehıyhi harunahlüfnı fı kavmı ve aslıh ve la tettebı' sebılel müfsidın 143. Ve lemma cae musa li mıkatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erinı enzir ileyk kale len teranı ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe teranı felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saıka felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minın 144. Kale ya musa innistafeytüke alen nasi bi risalatı ve bi kelamı fe huz ma ateytüke ve küm mineş şakirın 145. Ve ketebna lehufil elvahı min külli şey'im mev'ızatev ve tefsıylel li külli şey' fe huzha bi kuvvetiv ve'mür kavmeke ye'huzha bi ahseniha seürıküm daral fasikıyn 146. Seasrifü an ayatiyellezıne yetekebberune fil erdı bi ğayril hakk ve iy yerav külle ayetil la yü'minu biha ve iy yerav sebıler rüşdi la yettehızuhü sebıla ve iy yerav sebılel ğayyi yettehızuhü sebıla zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın 147. Vellezıne kezzebu bi ayatina ve likail ahırati habitat a'malühüm hel yüczevne illa ma kanu ya'melun 148. Vettehaze kavmü musa mim ba'dihı min huliyyihim ıclen cesedel lehu huvar e lem yerav ennehu la yükellimühüm ve la yehdıhim sebıla ittehazuhü ve kanu zalimın 149. Ve lemma sükıta fı eydıhim ve raev ennehül kad dallu kalu leil lem yerhamna rabbüna ve yağfir lena lenekunenne minel hasirın 150. Ve lemma racea musa ila kavmihı ğadbane esifen kale bi'sema haleftümunı mim ba'dı e aciltüm emra rabbiküm ve elkal elvaha ve ehaze bi ra'si ehıyhi yecürrühu ileyh kalebne ümme innel kavmestad'afunı ve kadu yaktülunenı fe la tüşmit biyel a'dae ve la tec'alnı meal kavmiz zalimın 151. Kale rabbığfir lı ve li ehıy ve edhılna fı rahmetike ve ente erhamür rahımın 152. İnnellezınet tehazül ıcle seyenalühüm ğadabüm mir rabbihim ve zilletün fil hayatid dünya ve kezalike neczil müfterın 153. Vellezıne amilüs seyyiati sümme tabu mim ba'diha ve amenu inne rabbeke mim ba'diha le ğafurur rahıym 154. Ve lemma sekete am musel ğadabü ehazel elvah ve fı nüshatiha hüdev ve rahmetül lillezıne hüm li rabbihim yerhebun 155. Vahtara musa kavmehu seb'ıyne racülel li mıkatina felemma ehazethümür racfetü kale rabbi lev şi'te ehlektehüm min kablü ve iyyay e tühliküna bima feales süfehaü minna in hiye illa fitnetük tüdıllü biha men teşaü ve tehdı men teşa' ente veliyyüna fağfir lena verhamna ve nete hayrul ğafirın 156. Vektüb lena fı hazihid dünya hazenetev ve fil ahırati inna hüdna ileyk kale azabı üsıybü bihı men eşa' ve rahmetı vesiat külle şey' fe seektübüha lillezıne yettekune ve yü'tunez zekate vellezıne hüm bi ayatina yü'minun 157. Ellezıne yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezı yecidune mektuben ındehüm fit tevrati vel incıli ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yühıllü lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm ısrahüm vel ağlalelletı kanet aleyhim fellezıne amenu bihı ve azzeruhü ve nesaruhü vetteveun nurallezı ünzile meahu ülaike hümül müflihun 158. Kul ya eyyühen nasü innı rasulüllahi ileyküm cemıanillezı lehu mülküs semavati vel ard la ilahe illa hüve yuhyı ve yümıtü fe aminu billahi ve rasulihin nebiyyil ümmiyyellezı yü'minü billahi ve kelimetihı vettebiuhü lealleküm tehtedun 159. Ve min kavmi musa ümmetüy yehdune bil hakkı ve bihı ya'dilun 160. Ve katta'nahümüsnetey aşrate esbatan ümema ve evhayna ila musa izisteskahü kavmühu enıdrib bi asakel hacer fembeceset minhüsneta aşrate ayna kad alime küllü ünasim meşrabehüm ve zallelna aleyhimül ğamame ve enzelna aleyhimül menne ves selva külu min tayyibati ma razaknaküm ve ma zalemuna ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun 161. Ve iz kıyle lehümüskünu hazihil kayete ve külu minha haysü şi'tüm ve kulu hıttatüv vedhulül babe sücceden nağfirleküm hatıy'atiküm senezıdül muhsinın 162. Fe beddelellezıne zalemu minhüm kavlen ğayrallezı kıyle lehüm fe erselna aleyhim riczem mines semai bima kanu yazlimun 163. Ves'elhüm anil karyetilletı kanet hadıratel bahr iz ya'dune fis sebti iz te'tıhim hıytanühüm yevme sevtihim şürraav ve yevme la yesbitune la te'tıhim kezalike nebluhüm bima kanu yefsükun 164. Ve iz kalet ümmetüm minhüm lime teızune kavmenillahü mühlikühüm ev müazzibühüm azaben şedıda kalu ma'ziraten illa rabbiküm ve leallehüm yettekun 165. Felemma nesu ma zükkiru bihı enceynellezıne yenhevne anis sui ve ehaznellezıne zalemu bi azabim beısim bima kanu yefsükun 166. Felemma atev amma nühu anhü kulna lehüm kunu kıradetem hasiın 167. Ve iz teezzene rabbüke le yeb'asenne aleyhim ila yevmil kıyameti mey yesumühüm suel azab inne rabbeke le serıul ıkab ve innehu le ğafurur rahıym 168. Ve katta'nahüm fil erdı ümema minhümüs salihune ve minhüm dune zalike ve belevnahüm bil hasenati ves seyyiati leallehüm yarciun 169. Fe halefe mim ba'dihim hayfüv verisül kitabe ye'huzune arada hazel edna ve yekulune se yuğferulena ve iy ye'tihim aradum mislühu ye'huzuh e lem yü'haz aleyhim mısakul kitabi el la yekulü alellahi illel hakka ve derasu ma fıh ved darul ahıratü hayrul lillezıne yettekun e fela ta'kılun 170. Vellezıne yümessikune bil kitabi ve ekamüs salah inna la nüdıy'u ecral muslihıyn 171. Ve iz netaknel cebel fevkahüm keennehu zulletüv ve zannu ennehu vakıum bihım huzu ma ateynaküm bi kuvvetiv vezküru ma fıhi lealleküm tettekun 172. Ve iz ehaze rabbüke mim benı ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kıyameti inna künna an haza ğafilın 173. Ev tekulu innema eşrake abaüna min kablü ve künna zürriyyetem mim ba'dihim e fetühliküna bima fealel mübtılun 174. Ve kezalike nüfessılül ayati ve leallehüm yarciun 175. Vetlü aleyhim nebeellezı ateynahü ayatina feneseleha minha fe etbeahüş şeytanü fe kane minel ğavın 176. Ve lev şi'na le rafa'nahü biha ve lakinnehu ahlede ilel erdı vettebea hevah fe meselühu ke meselil kelb in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhü yelhes zalike meselül kavmillezıne kezzebu bi ayatina faksusıl kasasa leallehüm yetefekkerun 177. Sae meselenil kavmüllezıne kezzebu bi ayatina ve enfüsehüm kanu yazlimun 178. Mey yehdillahü fe hüvel mühtedı ve mey yudlil fe ülaike hümül hasirun 179. Ve le kad zera'na li cehenneme kesıram minel cinni vel insi lehüm kulubül la yefkahune biha ve lehüm a'yünül la yübsırune biha ve lehüm azanül la yesmeune biha ülaike kel en'ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun 180. Ve lillahil esmaül husna fed'uhü biha ve zerullezıne yülhıdune fı esmail seyüczevne ma kanu ya'melun 181. Ve mimmen halakna ümmetüy yehdune bil hakku ve bihı ya'dilun 182. Vellezine kezzebu bi ayatina senestedricühüm min haysü la ya'lemun 183. Ve ümlı lehüm inne keydı metın 184. E ve lem yetefekkeru ma bi sahıbihim min cinneh in hüve illa nezırum mübın 185. E ve lem yenzuru fı melekutis semavati vel erdı ve ma halekallahü min şey'iv ve en asa ey yekune kadıkterabe ecelühüm fe bi eyyi hadısim ba'dehu yü'minun 186. Mey yudlilillahü fe la hadiye leh ve yezeruhüm fı tuğyanihim ya'mehun 187. Yes'eluneke anis saati eyyane mürsaha kul innema ılmüha ınde rabbı la yücellıha lil vaktiha illa hu sekulet fis semavati vel ard la te'tıküm illa bağteh yes'eluneke keenneke hafiyyün anha kul innema ılmüha ındellahi ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun 188. Kul la emlikü li nefsı nef'av ve la darran illa ma şaellah ve lev küntü a'lemül ğaybe lesteksertü minel hayr ve ma messeniyes suü in ene illa nezıruv ve beşırul li kavmiy yü'minun 189. Hüvellezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha felemma teğaşşaha hamelet hamlen hafıfen fe merrat bih felemma eskalet deavellahe rabbehüma lein ateytina salihal lenekunenne mineş şakirın 190. Felemma atahüma salihan ceala lehu şürakae fıma atahüma fe tealellahü amma yüşrikun 191. E yüşrikune ma la yahlüku şey'ev ve hüm yuhlekun 192. Ve la yestetuy'une lehüm nasra v ve la enfüsehüm yensurun 193. Ve in ted'uhüm ilel hüda la yettebiuküm sevaün aleyküm e deavtümuhüm em entüm samitun 194. İnnellezıne ted'une min dunillahi ıbadün emsalüküm fed'uhüm felyestecıbu leküm in küntüm sadikıyn 195. E lehüm ercülüy yemşune biha em lehüm eydiy yebtışune biha em lehüm a'yünüy yübsırune biha em lehüm azanüy yesmeune biha kulid'u şürakaeküm sümme kıduni fela tünzırun 196. İnne veliyyiyallahüllezı nezzelel kitabe ve hüve yetevelles salihıyn 197. Vellezıne ted'une min dunihı la yestetıy'une nasraküm ve la enfüsehüm yensurun 198. Ve in ted'uhüm ilel hüda la yesmeu ve terahüm yenzurune ileyke ve hüm la yübsırun 199. Huzil afve ve'mür bil urfi ve a'rıd anil cahilın 200. Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun festeız billah innehu semiun alım 201. İnnellezınettekav iza messehüm taifüm mineş şeytani tezekkeru fe izahüm mübsırun 202. Ve ıhvanühüm yemüddunehüm fil ğayyi sümme la yuksırun 203. Ve iza lem te'tihim bi ayatin kalu lev lectebeyteha kul innema ettebiu ma yuha ileyye mir rabbı haza besairu mir rabbiküm ve hüdev ve rahmetül li kavmiy yü'minun 204. Ve iza kuriel kur'anü festemiu lehu ve ensıtu lealleküm türhamun 205. Vezkür rabbeke fı nefsike tedardruav ve hıyfetev ve dunel cehri minel ğafilın 206. İnnellezıne ınde rabbike la yestekbirune an ıbadetihı ve yüsebbihune hu ve lehu yescüdun |
7 - A'RÂF
SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen
âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre adını, 46. ve 48. âyetlerde geçen “el-A’râf”
kelimesinden almıştır. “el-A’râf”, yüksek yerler, yüksek mevkiler demektir.
Sûrede temel konu olarak, ilahi vahyin doğruluğu ve vahye duyulan ihtiyaç
işlenmektedir
Bismillahirrahmânirrahîm
1. Elif Lâm Mîm Sâd.(1)
2. Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak
indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.(2)
3. Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne
kadar da az öğüt alıyorsunuz!
4. Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut
gündüz istirahat halinde iken gelmişti.
5. Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz
zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.
6. Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız.(3)Peygamberlere de
elbette soracağız.(4)
7. Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz
onlardan uzak değiliz.
8. O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar
kurtuluşa erenlerdir.
9. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş
olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.
10. Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik.(5) Sizin için orada
birçok geçim imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!
11. Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Adem
için saygı ile eğilin” dedik. İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı
ile eğilenlerden olmadı.
12. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı
ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni
ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
13. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine
değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.
14. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne
kadar süre ver.”
15. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.
16. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de
onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”
17. “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve
sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler
bulamayacaksın.”
18. Allah dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan
sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”
19. “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
20. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak
için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek
olmayasınız, ya da (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
21. “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti.
22. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında
kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla
örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan
size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
23. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm
ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
24. Allah dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde
bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.”
25. Allah dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere)
çıkarılacaksınız.”
26. Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise
verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha
hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt
alırlar (diye onları insanlara verdik).
27. Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini
soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü
o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz
şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.
28. Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk,
Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri
emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
29. De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (ona)
doğrultun. Dini Allah’a has kılarak ona ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı
gibi (yine ona) döneceksiniz.”
30. Allah bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık layık oldu. Çünkü
onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda
olduklarını sanıyorlardı.
31. Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi
takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf
edenleri sevmez.
32. De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram
kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise
yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı
açıklıyoruz.”
33. De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı,
hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve
Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
34. Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri
kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir
de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve halini düzeltirse, artık onlara
korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.
36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere
gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
37. Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya onun âyetlerini yalanlayanlardan daha
zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan)
payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için
geldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler.
Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair
kendi aleyhlerine şahitlik ederler.
38. Allah şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş
cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk (arkasından
gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lanet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı
zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz!
Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah der
ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.”
39. Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık
kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın” derler.
40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler
var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye
kadar cennete de giremezler!(6) Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
41. Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden
örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
42. İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün
yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
43. Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da
ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi
eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimizin
peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız (iyi
işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir.
44. Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin
bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’d ettiğini gerçek
buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir
duyurucu, “Allah’ın laneti zalimlere!” diye seslenir.
45. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek
isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkar edenlerdir.
46. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur(7) A’râf (8) üzerinde de bir
takım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından
tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selam olsun size!” diye seslenirler. Onlar
henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar.
47. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim
toplumla beraber kılma” derler.
48. A’râftakiler simalarından tanıdıkları bir takım adamlara da seslenir ve
şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar
sağladı!”
49. “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?”
(Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz
üzülecek de değilsiniz” derler.
50. Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği
rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz,
Allah bunları kafirlere haram kılmıştır” derler.
51. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini
aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve
âyetlerimizi nasıl inkar edip durdularsa biz de onları bugün öyle unuturuz.(9)
52. Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız
bir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik.
53. Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini)
bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş
olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi
bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek
de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık
etmişlerdir. (İlah diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak
uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
54. Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede)
yaratan ve Arş’a(10) kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze
katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan
Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
55. Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları
sevmez.
56. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a
(azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti
iyilik edenlere çok yakındır.
57. O, rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgarlar
ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde (yi diriltmek) için sevk
ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız.
İşte ölüleri de öyle çıkaracağız. Ola ki ibretle düşünürsünüz.
58. (Toprağı) iyi ve elverişli beldenin
bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çıkar. (Toprağı) kötü ve elverişsiz
olandan ise, faydasız bitkiden başkası çıkmaz. Şükredecek bir toplum için biz
âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz.(11)
59. Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim!
Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ben
sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi.
60. Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz”
dediler.
61. (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine
ben, Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
62. “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum.
Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”
63. Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız
için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve
öğüt) gelmesine şaştınız mı?
64. Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları
kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları
hakka kapalı) kör bir kavim idiler.
65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, “Ey
kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur. Allah’a
karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.
66. Kavminin ileri gelenlerinden inkar edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni
akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna
inanıyoruz.”
67. Hûd şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin
Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
68. “Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ
ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
69. “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir
zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh
kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü
kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
70. Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet
edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi
bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler.
71. Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında
hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu bir takım
isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse
(başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
72. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle
kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik.
73. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey
kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka bir ilah yoktur. Gerçekten
size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi.
İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi... Bırakın onu da Allah’ın
mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir
azap yakalar.”
74. “Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra,
sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında
köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini
anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
75. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen
inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu
(sahiden) biliyor musunuz?” dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene
inananlarız” dediler.
76. Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkar edenleriz.”
dediler.
77. Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen
eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir”
dediler.
78. Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü
hareketsiz çöke kaldılar.
79. Artık Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin
vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat
edenleri sevmiyorsunuz” dedi.
80. Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden
önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
81. “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır,
siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
82. Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın
bunları memleketinizden! Güya onlar kendilerini fazla temiz tutan insanlar!...”
demek oldu.
83. Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini kurtardık. Karısı
ise azab içinde kalanlardan oldu.
84. Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.”(12) Bak, suçluların akıbeti
nasıl oldu.
85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur.
Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın.
İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde
bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.”
86. “Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’na iman edenleri çevirmek,
Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın.
Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz) idiniz de o sizi çoğalttı. Bakın,
bozguncuların sonu nasıl oldu!?”
87. . “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da
inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm
verenlerin en hayırlısıdır.”
88. Şuayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri
gelenler dediler ki: “Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize
dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden
çıkarırız.” Şuayb, “İstemesek de mi?” dedi.
89. “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka
Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça sizin
dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle
kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz
arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”
90. Şuayb’ın kavminden inkar eden ileri gelenler dediler ki: “(Ey ahali!)
Andolsun ki eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde mutlaka siz zarar edenler
olursunuz.”
91. Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz
çöke kaldılar.
92. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şuayb’ı yalanlayanlar
var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.
93. (Şuayb) onlardan yüzçevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Andolsun, ben size
Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım. Size nasihat de ettim. Şimdi ben, inkarcı
bir topluluğa nasıl üzülürüm?”
94. Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip)
yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım.
95. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği)
getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış
ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın
yakaladık.
96. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler
ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden
nice bereketler (in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de
kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
97. Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden
emin mi oldular?
98. Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine
azabımızın gelmesinden emin mi oldular?
99. Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası
Allah’ın tuzağından emin olamaz.(13)
100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli
olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden
cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.
101. İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce
yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah kafirlerin kalplerini işte böyle
mühürler.
102. Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten
onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.
103. Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun
ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları (mucizeleri) inkar
ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu.
104. Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş bir peygamberim.”
105. Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği
söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık
İsrailoğullarını benimle gönder.(14)
106. Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet
doğru söyleyenlerden isen” dedi.
107. Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir
ejderha.
108. Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz
olmuş.(15)
109. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Şüphesiz bu adam usta bir
sihirbazdır.”
110. “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun ileri gelenlere, “Öyle ise siz
ne düşünüyorsunuz?” dedi.(16)
111. Onlar şöyle dediler: “Mûsâ’yı ve kardeşini (bir süre) beklet (haklarında
bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla.”
112. “Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”
113. Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize
bir mükafat vardır, değil mi?” dediler.
114. Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en
yakınlarımdan olacaksınız” dedi.
115. (Sihirbazlar), “Ey Mûsâ!” Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım”
dediler.
116. (Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca
insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir
yaptılar.
117. Biz de Mûsâ’ya, “Elindeki değneğini at” diye vahyettik. Bir de ne görsünler
o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
118. Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa
çıktı.
119. Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.
120. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
122. “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.”
123. Firavun, “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!” dedi. “Şüphesiz bu
halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Göreceksiniz!”
124. “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da
(ibret olsun diye) sizin tümünüzü elbette asacağım.”
125. Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
126. “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize
hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim
canımızı al.”
127. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen (sihirbazları
cezalandıracaksın da) Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve
ilahlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” Firavun, “Biz onların oğullarını
öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce
sahibiz?” dedi.
128. Mûsâ kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü
Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı
gelmekten sakınanlarındır” dedi.
129. Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi, geldikten sonra
da.” Mûsâ, “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizi bu yerde
(Mısır’da) egemen kılıp, nasıl davranacağınıza bakacaktır” dedi.
130. Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca süren kıtlık ve
ürün eksikliği ile cezalandırdık.
131. Fakat onlara iyilik geldiği zaman, “Bu
bizimdir, (biz çalışıp kazandık)” derler. Eğer başlarına bir kötülük gelirse
Mûsâ ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki onların
uğursuzluk sebebi ancak Allah katında (yazılı)dır. Fakat çokları bilmezler.
132. Dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak
değiliz.”
133. Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan,
çekirge, ürün güvesi (haşerât), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders
almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
134. Üzerlerine azap çökünce, “Ey Mûsâ! Rabbinin sana verdiği söz uyarınca bizim
için dua et. Eğer azabı üzerimizden kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve
İsrailoğullarını seninle birlikte elbette göndereceğiz” dediler.
135. Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen
yeminlerini bozarlar.
136. Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları
umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk.
137. Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve
bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin
İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında
gerçekleşti.(17) Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup)
yükselttiklerini yerle bir ettik.
138. İsrailoğullarını denizden geçirdik.
Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey
Mûsâ! Onların kendilerine ait ilahları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir
ilah yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir
kavimsiniz.”
139. Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkumdur.
Yapmakta olduklarının hepsi batıldır.”
140. “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tan başka ilah mı araştırayım
size?”
141. Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi
uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda
size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.
142. Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece
Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ kardeşi Hârûn’a, “Kavmim
arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma”
dedi.(18)
143. Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim!
Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen
göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni
görebilirsin.” dedi. Rabbi dağa tecelli edince(19) onu darmadağın ediverdi. Mûsâ
da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana
tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
144. (Allah) “Ey Mûsâ! Vahiylerim ve konuşmamla
seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden
ol” dedi.
145. Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dair bir öğüt ve her şeyin bir
açıklamasını yazdık ve ona şöyle dedik: “Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de
emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar). Yakında size fasıkların
yurdunu göstereceğim.”
146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım.
(Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol
edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen)yol edinirler. Bu, onların,
âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır.
Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.
148. Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından,
böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilah) edindiler. Onun kendileriyle
konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken)
onu (ilah) edindiler de zalim kimseler oldular.
149. İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını
görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana
uğrayanlardan oluruz” dediler.
150. Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak
döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini
beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin
saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anamoğlu” dedi,
“Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle
davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”
151. (Mûsâ), “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok.
Sen merhametlilerin en merhametlisisin” dedi.
152. Buzağıyı ilah edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir gazab, dünya
hayatında ise bir zillet erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle
cezalandırırız.
153. Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman (larında
sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.
154. Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların yazısında Rableri
için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.
155. Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları
sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni
de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin
işledikleri günah sebebiyle bizi helak mı edeceksin? Bu sırf senin bir
imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya
iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen
bağışlayanların en hayırlısısın” dedi.
156. “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz,
ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah şöyle dedi:
“Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi
kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekatı verenlere ve
âyetlerimize inananlara yazacağım.”
157. Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o
ümmî(20) peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları
kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri
haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır.(21) Ona iman
edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a)
uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
158. (Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin
hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.
O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah’a ve
O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki
doğru yolu bulasınız.”
159. Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli
davranan bir topluluk da vardı.
160. Biz onları on iki kabile halinde
topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su
istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki
pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da
gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık
olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize
zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161. O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memlekete(22) yerleşin. Orada dilediğiniz
gibi yiyin ve ‘Hıtta (Ya Rabbi, bizi affet)’ deyin. Kentin kapısından eğilerek
tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha
da fazlasını vereceğiz.”
162. Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerine söylenenden başka şekle
soktular. Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab
gönderdik.(23)
163. Ey Muhammed ! Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının(24) durumunu
sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil
yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları
(diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle
imtihan ediyorduk.(25)
164. Hani onlardan bir topluluk demişti
ki: “Siz Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne
diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek
için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)”
demişlerdi.
165. Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca biz de kötülükten alıkoymaya
çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir
azapla yakaladık.
166. Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık
maymunlar olun” dedik.
167. Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü
tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı
çabuk verendir. Şüphesiz O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
168. Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi
kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye
de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık.
169. Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a (Tevrat’a) varis olan (kötü) bir
nesil geldi. Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve “(nasıl olsa) biz
bağışlanacağız” derlerdi. Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar.
Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap’ta
söz alınmamış mıydı? Onun içindekileri okumamışlar mıydı? Halbuki Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç düşünmüyor musunuz?
170. Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz
biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükafatını zayi etmeyiz.
171. Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi
onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size
verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a
karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.
172. Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış,
onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle
yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
173. Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra
gelen bir nesiliz. Şimdi bâtılcıların işlediği yüzünden bizi helak mı
edeceksin?” dememeniz içindir.
174. Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz.
175. Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın
kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara
anlat.
176. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp
kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir:
Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da dilini
sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi
onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.
177. Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne
kötüdür!
178. Allah kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de
saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.
179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan,
kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen,
kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte
bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta
kendileridir.(26)
180. En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun
isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına
çarptırılacaklardır.
181. Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti
gerçekleştiren bir topluluk vardır.
182. Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden
yavaş yavaş felakete götüreceğiz.
183. Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir.(27)
184. Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle içiçe yaşamış
olan) arkadaşlarında (Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O ancak apaçık bir
uyarıcıdır.
185. Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama(28), Allah’ın
yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? Peki
bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
186. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah
onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar.
187. Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak
Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere
de, yere de ağır basmıştır. O size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan
haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah
katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”
188. De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir
zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor
olsaydım daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben
inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
189. Allah sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini
de ondan(29) var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir
(gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de
Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette
şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.(30)
190. Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın
kendilerine verdiği çocuk konusunda ona ortaklar koşarlar. Allah onların ortak
koştukları şeylerden yücedir.
191. Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah’a ortak mı
koşuyorlar?
192. Halbuki onlar (edindikleri ilahlar) ne onlara yardım edebilirler, ne de
kendilerine yardım edebilirler.
193. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, sussanız
da sizin için birdir (sonuç alamazsınız).
194. Allah’ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizin gibi(yaratılmış) kullardır.
Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler
(duanıza icabet etsinler).
195. Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya
görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, çağırın
ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
196. Çünkü benim velim, Kitab’ı (Kur’an’ı)
indiren Allah’dır. O, bütün salihlere velilik eder.
197. Allah’tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeğe güçleri yetmez.
Onlar kendilerine de yardım edemezler.
198. Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana
baktıklarını görürsün, halbuki onlar görmezler.
199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.
200. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz
O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
201. Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir
vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra
hemen gözlerini açarlar.
202. Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine
çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.
203. (Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay
ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” De ki: “Ben
ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’an âyetleri) Rabbinizden
gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır.) İman edecek bir
topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.”
204. Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet
edilsin.
205. Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle
sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.
206. Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler.
O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.(31)