Ana Sayfa

 
 

| Yâsîn | Tebârake | Amme | Fetih | Kehf | Rahman | Vâkıa | Cuma |
Kur'an-ı Kerim Hatim Oku
En kolay okunan bilgisayar hatlı Sayfa Sayfa Hatim Oku !
İlk Ezberler

Eûzü Besmele

Rabbi Yessir

Kelime-i Şehâdet

Kelime-i Tevhid

Sübhâneke

Ettehıyyatü

Allâhümme Salli

Allâhümme Bârik

Rabbenâ & Rabbenağfirlî

Kunut 1

Kunut 2

Âmentü

Namaz Sûreleri

Fâtihâ

Fil

Kureyş

Mâûn

Kevser

Kâfirun

Nasr

Tebbet

İhlas

Felak

Nas

Bakara 1-5

Âyetü'l-Kürsî

Hüvallâhüllezî

Âmenerrasûlü

Kısa Sûreler

Duhâ

İnşirah

Tîn

Alak

Kadir

Beyyine

Zilzal

Âdiyat

Kâria

Tekâsür

Asr

Hümeze

Yâsîn Sûresi

1. Sayfa

2. Sayfa

3. Sayfa

4. Sayfa

5. Sayfa

6. Sayfa

Mülk (Tebâreke) Sûresi

1. Sayfa

2. Sayfa

3. Sayfa

Nebe (Amme) Sûresi

1. Sayfa

2. Sayfa

Fetih Sûresi

1. Sayfa

2. Sayfa

3. Sayfa

4. Sayfa

5. Sayfa

Hafız Efendi Sayfası


Mülk (Tebareke) Suresi Sayfa 2


﷌ ﴾ Sayfa 562 ﴿ ﷍
﷍ ﴿٦٧﴾ سُورَةُ الْمُلْكِ ﷌

وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣﴾ اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟ ﴿١٤﴾ هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ ﴿١٥﴾ ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ ﴿١٦﴾ اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ ﴿١٧﴾ وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿١٨﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ ﴿١٩﴾ اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ ﴿٢٠﴾ اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ ﴿٢١﴾ اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِبًّا عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِيًّا عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٢٢﴾ قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ ﴿٢٣﴾ قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٢٥﴾ قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢٦﴾ صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ

Mülk (Tebareke) Suresi Sayfa 2 Türkçe okunuşu

Bismillahirrahmânirrahîm.
13. Ve esirrû kavlekum evicherû bihî, innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
14. E lâ ya’lemu men halaka, ve huvel latîful habîr(habîru).
15. Huvellezî ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû min rızkıhî, ve ileyhin nuşûr(nuşûru).
16. E emintum men fîs semâi en yahsife bikumul arda fe izâ hiye temûr(temûru).
17. Em emintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsıbâ(hâsiben) fe se ta’lemûne keyfe nezîr(nezîri).
18. Ve lekad kezzebellezîne min kablihim fe keyfe kâne nekîr(nekîri).
19. E ve lem yerav ilât tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdne, mâ yumsikuhunne illâr rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun).
20. Em men hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûnir rahmân(rahmâni), inil kâfirûne illâ fî gurûr(gurûrın).
21. Em men hâzâllezî yerzukukum in emseke rızkahu, bel leccû fî utuvvin ve nufûr(nufûrın).
22. E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ em men yemşî seviyyen alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
23. Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
24. Kul huvellezî zeraekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
25. Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
26. Kul innemâl ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

Mülk (Tebareke) Suresi Sayfa 2 Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
13. Söylemek istediğinizi ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun hiç fark etmez. Çünkü O, göğüslerde saklanan en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir.
14. Yaratan yarattığını bilmez olur mu hiç? İlmi her şeyin bütün inceliklerine kadar nüfûz eden ve her şeyden hakkiyle haberdar olan yalnız O’dur.
15. O Allah ki, yeryüzünü sizin için uysal bir binek hâline getirmiştir. Öyleyse onun omuzları üzerinde rahatça dolaşın ve Allah’ın sizin için hazırladığı nimetlerden faydalanın. Ama sonunda O’nun huzurunda toplanacağınız unutmayın!
16. Gökte olan zâtın, sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız, yer çalkalanıp duruyor!
17. Yahut gökte olanın, üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? Siz, benim tehdidimin nasıl bir şey olduğunu yakında bileceksiniz!
18. Gerçek şu ki, bunlardan öncekiler de âyetlerimi ve peygamber­lerimi yalanlamışlardı. Fakat beni inkâr etmenin âkibeti neymiş, gördüler!
19. Üzerlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahmân’dan başkası değildir. Şüphesiz O, her şeyi hakkiyle görmektedir.
20. Size Rahmân’dan başka yardım edip sizi O’nun azabından kurtaracak ordunuz hangisi? Doğrusu kâfirler, büyük bir yanılgı ve tam bir aldanmışlık içindeler.
21. Eğer Rahmân size verdiği rızkı kesiverecek olsa, o zaman sizi rızıklandıracak olan hani kim? Gerçek şu ki onlar azgınlık içinde ve haktan uzaklaşmakta direnip duruyorlar.
22. Düşünün bakalım; yüzüstü kapanarak sürünen mi emniyet içinde ve sapmadan yol alıp hedefine ulaşır, yoksa doğrudan hedefe götüren dümdüz bir yol üzerinde hiç sapmadan dimdik yürüyen mi?
23. De ki: “Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz?”
24. De ki: “Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan da O’dur. En sonunda diriltilip yine O’nun huzurunda toplanacaksınız!”
25. Buna rağmen hâlâ: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdit edip durduğunuz kıyâmet ne zaman gerçekleşecek?” diye alay ediyorlar.
26. De ki: “Onun bilgisi, sadece Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım!”

Mülk (Tebareke) Suresi Sayfa 2 tefsiri


13. Söylemek istediğinizi ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun hiç fark etmez. Çünkü O, göğüslerde saklanan en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir.
14. Yaratan yarattığını bilmez olur mu hiç? İlmi her şeyin bütün inceliklerine kadar nüfûz eden ve her şeyden hakkiyle haberdar olan yalnız O’dur.
Dünyada günah işleyenler, ya Allah’ın kendilerini gördüğüne inanmamaktadırlar. Ya da hırs ve dünya muhabbeti sebebiyle gaflete düşüp kulluk vazifelerini unutmaktadırlar. Allah Teâlâ gizli açık her şeyi bildiğini, gönüllerden geçen en ince düşüncelere bile vâkıf olduğunu, en ince en gizli işleri bütün inceliği ile kolaylıkla bilip hepsinden hakkiyle haberdar bulunduğun hatırlatarak, mü’minlerin bu inançla daha dikkatli davranmalarını, kâfirlerin de bir an önce inkârlarından vazgeçip dine dönmelerini istemektedir. Çünkü Allah’ın onlara olan ikram ve ihsanı gerçekten sayılamayacak kadar çoktur. İşte onlardan biri:
15. O Allah ki, yeryüzünü sizin için uysal bir binek hâline getirmiştir. Öyleyse onun omuzları üzerinde rahatça dolaşın ve Allah’ın sizin için hazırladığı nimetlerden faydalanın. Ama sonunda O’nun huzurunda toplanacağınız unutmayın!
Yüce Rabbimiz yeryüzünü uysal bir binek gibi bizim emrimize âmâde kılmıştır. Onu canlıların yaşamasına ve faydalanmasına hazır hale getirmiştir. Çeşitli rızıklarla ve imkânlarla donatmıştır. Onun yolları ve ovaları gibi düz yerlerinde yürüyüp dolaşabildiğimiz gibi, binek hayvanının omuzları mesâbesinde olan dağlarında ve tepelerinde de yürüyüp dolaşabiliyoruz. Yeryüzünün tamamı denizler ve karalarla kaplıdır. Denizlerde gemilerle, karalarda kara taşıtlarıyla, havada ise uçak ve helikopter gibi hava taşıtlarıyla dünyanın her bir köşesini geziyoruz. Onun en sarp yeri olan omuzlarında dolaşılabildiğine göre, orada insana itaat etmeyen, boyun eğip teslim olmayan hiçbir şey yok demektir. Yeryüzünün binek hayvanına benzetilmesinde, onun hissedilmeyecek kadar istekli ve seri bir hareketle sarsmaksızın yürüdüğüne de bir işaret vardır. Bu da onun hem kendi hem de güneş etrafında dönmesidir. Ayrıca اَلْمَنَاكِبُ (menâkib) ifadesiyle, coğrafi anlamda yeryüzünün incelenmesi, imkânlarının araştırılması, yeraltı zenginliklerinin tespit edilip ortaya konulmasına da bir teşvik bulunmaktadır. Fakat bu nimetler size iş olsun diye sunulmamıştır. Bu bir imtihan gereğidir. Çünkü bir gün bu nimetlerden ayrılacak, Yüce Allah’ın huzuruna çıkacak ve bunların hesabını vereceksiniz. O halde Allah’ın hesabından ve azabından sakınmanız icab etmektedir:
16. Gökte olan zâtın, sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız, yer çalkalanıp duruyor!
17. Yahut gökte olanın, üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? Siz, benim tehdidimin nasıl bir şey olduğunu yakında bileceksiniz!
18. Gerçek şu ki, bunlardan öncekiler de âyetlerimi ve peygamber­lerimi yalanlamışlardı. Fakat beni inkâr etmenin âkibeti neymiş, gördüler!
Allah Teâlâ zaman ve mekandan münezzeh olup, ilmi ve kudretiyle her yerdedir. O’nun hâkimiyet ve tasarrufunun dışında kalan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla bu âyetlerde “gökteki” sözü ile Cenâb-ı Hak kastedilmekle birlikte bu mecâzi bir ifadedir. Bu ifade, O’nun yüceliğini ve kudretinin sonsuzluğunu vurgular. Allah mutlak mânada yücedir, sonsuz ve sınırsızdır. Zaman ve mekanla kayıtlı olanlar sınırlı olduğu halde Allah Teâlâ bu sınırlamalardan pak ve uzaktır. Böyle sınırsız bir güç ve kudrete sahip olan Allah’tan korkmak gerekir. Çünkü istese Karun’u bütün mülk ve saltanatıyla yerin dibine geçirdiği gibi bizi de her an yerin dibine geçirebilir. Dilese Lût kavminin üzerine taş yağdıran kasırga gönderdiği gibi bizim üzerimize de gönderebilir. Bunlar daha önce yalanlamış olanların başına gelmiş musibetlerdir. Allah’ın emrini tutmadığımız takdirde, bizim bu tür azaplardan emniyette olmamızı gerektirecek hiçbir haklı sebep bulunmadığı gibi, böyle bir azabın vukuunda bizi ondan kurtaracak hiçbir güç de yoktur. Bu gerçeğin apaçık delillerini görmek isteyenler, gözlerinin önünde cereyan eden şu ilâhî kudret akışlarını ibretle temâşâ etsinler:
19. Üzerlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahmân’dan başkası değildir. Şüphesiz O, her şeyi hakkiyle görmektedir.
20. Size Rahmân’dan başka yardım edip sizi O’nun azabından kurtaracak ordunuz hangisi? Doğrusu kâfirler, büyük bir yanılgı ve tam bir aldanmışlık içindeler.
21. Eğer Rahmân size verdiği rızkı kesiverecek olsa, o zaman sizi rızıklandıracak olan hani kim? Gerçek şu ki onlar azgınlık içinde ve haktan uzaklaşmakta direnip duruyorlar.
Allah Teâlâ’nın kudret nişânelerinden biri, gökyüzünde kanatlarını açıp kapayarak saflar halinde uçan kuşlardır. Onları havada tutup uçmalarını sağlayan şüphesiz sonsuz merhamet sahibi Allah’tır. Allah, onlara merhamet ettiği gibi, bütün mahlukâta da merhamet etmektedir. Çünkü O her şeyi görmekte, gördüğü için ihtiyaçlarını bilmekte, çok merhametli olduğu için de onların ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Dolayısıyla insanlar için de gerçekte Allah’tan başka ne bir koruyucu ne de bir yardımcı vardır. Hiçbir güç onları Allah’ın azabından, âfet ve belalarından koruyamaz, yardım edemez. O halde tapılmaya layık yalnız O değil midir? Elbette O’dur. Buna rağmen kâfirler bir yanılgı, şaşkınlık, sapıklık ve aldanış içindeler. Hâlâ Allah’tan başkasından medet umarak onlara tapmakta, ısrarla sapıklık ve azgınlıklarına devam etmektedirler. Bu yanlış yoldan bir an önce dönmelidirler. Çünkü bu yolun, onları doğru bir hedefe ulaştırmayacağı kesindir. Şöyle bir benzetme ile gerçeği anlamak daha kolay olacaktır:
22. Düşünün bakalım; yüzüstü kapanarak sürünen mi emniyet içinde ve sapmadan yol alıp hedefine ulaşır, yoksa doğrudan hedefe götüren dümdüz bir yol üzerinde hiç sapmadan dimdik yürüyen mi?
Şüphesiz Allah’ın ve Rasûlü’nün emrine uygun bir hayat süren kişi ile bunlara aykırı davranan kişi aynı değildir. Aralarındaki uçurum oldukça fazladır. Nitekim bu âyet-i kerîmede iki farklı kişinin durumları, aynı türden iki farklı tablo ile tasvir edilir:
Birinci tablo: Upuzun, belirsiz, engebeli bir yol, yolun üzerinde de bir insan bulunmaktadır. Yüzü üstüne kapanmış öylece yürümeye çalışıyor. Yahut ayağa kalkıyor, yolun düz olmaması, sarp olması, inişli çıkışlı olması ya da kendisinde bir takım sakatlıkların bulunması gibi sebeplerle ayakları kayıyor ve tekrar yüzüstü düşüyor. Oldukça zor şartlar altında ilerlemeye çalışıyor. Ama ne çare ki bu kadarı bile mümkün olmuyor, olduğu yerde bocalayıp duruyor. Ayrıca o kişinin belli bir hedefi yoktur, gittiği yol da belirsizdir.
İkinci tablo:: Burada düz, emniyetli ve güzel bir yol vardır. Sonunun nereye varacağı bellidir. Bu yol üzerinde sağlığı, sıhhati yerinde, azaları sağlam bir adam yürüyor. Gönlünde taşıdığı yüce bir hedefe doğru yol alıyor. Korkmadan, sıkılmadan, endişe etmeden düzgün adımlarla ilerliyor. Gittiği yol doğru, hedefi ise bellidir.
Birinci tablo, Allah’a inanmayan, O’nun doğru yolundan sapan, sünnetullah ile çatışan, küfür, cehalet ve sapıklık karanlıkları içinde bocalayıp bir çıkış yolu bulamayan, oldukları yerde sayan hatta çamura batmış gibi çırpındıkça daha da derinlere düşen inkârcıları tasvir etmektedir. İkinci tablo ise Allah’a inanan, O’nun yoluna teslim olan, ilâhî kanunlara uygun hareket eden, ilim ve irfan ile sırat-ı müstakîm üzere durmadan yol alan mesut ve bahtiyar mü’minleri tasvir etmektedir. Şurası kesindir ki iman hayatı doğruluk, dürüstlük ve kolaylık yoludur. Küfür hayatı ise zorluk, sapıklık ve düşkünlük yoludur. Bu iki grup insandan hangisinin daha doğru bir yolda olduğunu anlamak ve tesbit etmek için fazlaca düşünmeye gerek bile yoktur. Sorunun cevabı bizzat içinde âşikârdır.
Öyleyse:
23. De ki: “Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz?”
24. De ki: “Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan da O’dur. En sonunda diriltilip yine O’nun huzurunda toplanacaksınız!”
Allah bize işitme duyusunu, doğru yola çağıran kimseleri duyabilmemiz ve doğru yolda yürümeye karar verebilmemiz için lütfetmiştir. Görme duyusunu kâinattaki, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden her türlü delilleri görerek, bunların arkasında sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı’nın olduğunu anlayalım diye vermiştir. Düşünüp anlama özelliğini de, aklımızı kullanıp doğru ve yanlışı ayırabilmemiz için lütfetmiştir. Bu nimetlerin şükrü ancak bu yollarla yerine getirilir. Eğer Allah’ı tanımamız için verilen bu nimetleri yanlış yolda kullanırsak nankörlük yapmış oluruz. Yalnız şunu hatırdan uzak tutmamak gerekir ki, bizi yaratıp yeryüzünde yayan Allah, tekrar diriltip huzurunda toplamaya kadir olduğuna göre, ne şükür ne de nankörlük karşılıksız kalmayacaktır. (bk. Nahl 16/78; Mü’minûn 23/78-79) Ancak kâfirler:
25. Buna rağmen hâlâ: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdit edip durduğunuz kıyâmet ne zaman gerçekleşecek?” diye alay ediyorlar.
Kâfirler inkâr edip, “Ne zaman kopacak şu kıyâmet?” diyerek alaya alsalar da, Allah Teâlâ’nın kesin olarak belirlediği anda ölüm mutlaka gelecek, kıyâmet mutlaka kopacaktır.[1] Fakat bu kâfirler için hiç de hayır getirmeyecektir. Çünkü onlar inanmadıkları kıyâmetin korkunç manzaralarını ve âhiret azabını yakından gördükleri zaman korku, keder, pişmanlık ve perişanlıktan yüzleri simsiyah kesilecektir. (bk. Âl-i İmrân 3/106-107) Kendilerine va’dedilen korkunç günün işte o gün olduğunu anlayacaklar; melekler de onlara iyice anlasınlar diye “Alay ederek küstahça isteyip durduğunuz şey işte bu!” (Mülk 67/27) diyecekler. Dolayısıyla kâfirlerin, hasretle bekledikleri şekilde Peygamber (s.a.s.)’in ölmesi veya mü’minlerin yok olup gitmesiyle rahatlayacaklarını sanmaları boşunadır:
[1] Güneşin yaklaşık % 75’ini hidrojen, % 23’ünü helyum, % 2’sini ise diğer kimyasal elementlerden oluştuğu bilinmektedir. Hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında büyük bir enerji açığa çıkar. Füzyon adı verilen bu olayda, bir saniyede 600 milyon ton hidrojenin helyuma dönüşmesi söz konusudur. Bu da yaklaşık 4,5 milyon tonluk bir kütleyi oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle, güneş kütlesi bir saniyede 4,5 milyon ton kadar küçülmekte ya da hafiflemektedir. Bu küçülme bir günde 226,8 trilyon tonu bulmaktadır. Zihinlerimizi zorlayan bu kadar fazla orandaki küçülme, güneş kütlesinin dev büyüklükte olmasından dolayı çok yavaş seyretmektedir. Dolayısıyla, tamamen yok olması belki de 4 veya 5 milyar yılı bulacaktır. Ancak bütün yakıtı bitmeden de, bir başka sistem tarafından çekilebilir. Buna göre güneş bir gün mutlaka ama mutlaka yok olacak, o zaman da Kur’an’ın haber verdiği gibi kâinatın kıyameti kopacaktır.
26. De ki: “Onun bilgisi, sadece Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım!”
Kâfirler inkâr edip, “Ne zaman kopacak şu kıyâmet?” diyerek alaya alsalar da, Allah Teâlâ’nın kesin olarak belirlediği anda ölüm mutlaka gelecek, kıyâmet mutlaka kopacaktır.[1] Fakat bu kâfirler için hiç de hayır getirmeyecektir. Çünkü onlar inanmadıkları kıyâmetin korkunç manzaralarını ve âhiret azabını yakından gördükleri zaman korku, keder, pişmanlık ve perişanlıktan yüzleri simsiyah kesilecektir. (bk. Âl-i İmrân 3/106-107) Kendilerine va’dedilen korkunç günün işte o gün olduğunu anlayacaklar; melekler de onlara iyice anlasınlar diye “Alay ederek küstahça isteyip durduğunuz şey işte bu!” (Mülk 67/27) diyecekler. Dolayısıyla kâfirlerin, hasretle bekledikleri şekilde Peygamber (s.a.s.)’in ölmesi veya mü’minlerin yok olup gitmesiyle rahatlayacaklarını sanmaları boşunadır:
[1] Güneşin yaklaşık % 75’ini hidrojen, % 23’ünü helyum, % 2’sini ise diğer kimyasal elementlerden oluştuğu bilinmektedir. Hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında büyük bir enerji açığa çıkar. Füzyon adı verilen bu olayda, bir saniyede 600 milyon ton hidrojenin helyuma dönüşmesi söz konusudur. Bu da yaklaşık 4,5 milyon tonluk bir kütleyi oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle, güneş kütlesi bir saniyede 4,5 milyon ton kadar küçülmekte ya da hafiflemektedir. Bu küçülme bir günde 226,8 trilyon tonu bulmaktadır. Zihinlerimizi zorlayan bu kadar fazla orandaki küçülme, güneş kütlesinin dev büyüklükte olmasından dolayı çok yavaş seyretmektedir. Dolayısıyla, tamamen yok olması belki de 4 veya 5 milyar yılı bulacaktır. Ancak bütün yakıtı bitmeden de, bir başka sistem tarafından çekilebilir. Buna göre güneş bir gün mutlaka ama mutlaka yok olacak, o zaman da Kur’an’ın haber verdiği gibi kâinatın kıyameti kopacaktır.

Peygamberimiz '(sav)in Dilinden Müslüman Şahsiyeti
Müziksiz ilahiler Dinle
Namaz Namaz Namaz
Namaz Hakkında Ne Ögrenmek istersin?

Ezan ve Kamet Öğren!
Allah (c.c.) Zatı ve Subuti Sıfatları

Esmaül Husna En güzel 99 isim

Açıklamalı Esmaül Husna

Resimli Elifba

Güzel Okumak için Tecvid öğren

Bilmeceler

Sudoku

Kelime Avı

Gerekli Nasihatler

Oruç

Zekat

Hacc

Veda Hutbesi

Abdest Nasıl Alınır Hangi Dualar Okunur

Gusul (gusl) Boy Abdesti Nasıl alınır

Teyemmüm

32 Farz öğrenmem Lazım

54 Farz Nelerdir

Adabı Muaşeret Ahlak Kuralları
Telif bilgisi : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi ve döküman kaynak gösterilerek veya göstermeksizin kullanılabilir. RB